İyi film nedir sizce? İyi bir film herkes tarafından sevilir mi? Bir filmin gerçekten iyi olup olmadığına kim karar verir?
Akademi Ödülleri mi, eleştirmenlerin yorumları mı, IMDb puanı mı, yoksa gişede kazandığı para mı?
Elbette bunların her biri bir ölçüt olabilir ancak sinemada "iyi film" anlayışı bana göre son derece bireyseldir. İzleyici ile film arasındaki bağ, izleyenin yaşamı, kültürü, eğitimi, ilgi alanları, mesleği, aile yapısı, alışkanlıkları hatta ruh haline göre bile değişebilir bir filmin iyi veya kötü olması. Bir kişi için unutulmaz bir başyapıt olan film, bir başkası için sıkıcı veya anlamsız olabilir.
Örneğin; “Stalker” filmi, bazıları için derin bir varoluşsal yolculuk iken, kimileri içinse sıkıcı ve durağan bir yapım olabilir.
“Persona” filmi de bazılarına göre kimlik ve benlik üzerine felsefi bir başyapıtken, bazıları için anlaşılması güç ve soyut bir filmdir.
Ancak bu tür yorumlar, izleyicinin kişisel bakış açısını yansıtır ve kimseyi daha kültürlü ya da cahil yapmaz. Sinemanın özelliği, her bireyin farklı bir anlam çıkarmasına olanak sağlaması ve kendine özgü bir deneyim yaşatmasıdır. Bu yüzden bir filmi sevip sevmemek, sadece kişisel bir tercih meselesidir.
Çoğu insan sinemaya keyifli vakit geçirmek, ailesiyle bir etkinlik yapma, kafasını dağıtmak, günlük rutininin dışına çıkmak için gider. Onlar için iyi film, sürükleyici sahnelere, akıcı ve anlaşılır bir hikayeye sahip olan filmdir.
Eğer bir filmi anlamazsak, o filmden keyif almamız da zor olur. Bu durum hemen hemen her izleyici kitlesi için geçerlidir. Bu yüzden sanat sineması (Art House), daha az sayıda izleyiciye hitap eder.
Sanat sineması Daha çok yönetmen ve izleyici arasındaki bir iletişim biçimi gibidir. Bu tür filmleri izleyenler, kafasını boşaltmak için değil, tam tersine düşünmek, analiz etmek ve yönetmenin filmine yerleştirdiği anlamları çözmek için bu yapımları tercih ederler. Sanat sineması (Art House), ticari kaygılardan çok yönetmenin sanatsal bakış açısına dayanır.
Popüler sinema ise geniş kitlelere hitap etmeyi amaçlar ve genellikle eğlendirici, sürükleyici bir anlatım kullanır. Marvel Sinematik Evreni, bazıları için yüzeysel ve ticari yapımlardan ibaret iken, bazıları için mükemmel bir kaçış sinemasıdır.
Peki Film Okumak Kişisel midir?
Bir filmin anlamı, onu izleyen kişiye göre değişir. Örneğin, bir sahnede ekrana gelen bir elma, bir izleyici için dini bir anlam olan yasak meyveyi ve günahı temsil edebilir. Kelt mitolojisi ile ilgilenen bir başka kişi ise bunu bilgelik ve sonsuz yaşamla ilişkilendirebilir. Yönetmen ise tamamen farklı bir anlam yüklemiş olabilir.
Örneğin, Stanley Kubrick’in “The Shining “ filminde kırmızı renk, bazılarına göre şiddeti ve deliliği temsil eder. Bazılarına göre ise otelin geçmişindeki kanlı olayları hatırlatmak için kullanılmıştır. Yine David Lynch’in “Mulholland Drive (2001)” filminde yer alan mavi kutu, kimileri için karakterin bilinçaltındaki bastırılmış travmalarını simgelerken, kimileri için rüya ve gerçek arasındaki geçişi temsil eder.
Bu semboller ve anlamlar sanat sinemasıyla sınırlı değildir elbette. Hemen hemen her filmde yönetmenler, ekranda gördüğümüz detaylara bilinçli anlamlar yükler. Birçok sahne, sadece hikâyeyi anlatmak için değil, izleyiciye bilinçaltında bir his veya düşünce uyandırmak için tasarlanır.
Marvel filmleri gibi popüler sinema örneklerinde bile bu teknikler kullanılır. Bu filmlerde semboller ve anlamlarla doludur. Bu semboller, farklı izleyiciler tarafından farklı şekillerde yorumlanabilir:
Thor’un Mjölnir’i (Thor, 2011)
Bir izleyici için Mjölnir, "güçlü olmanın sorumluluk gerektirdiğini” anlatan basit bir motif olabilir. Thor ancak bu sorumluluğu anladığında çekici kaldırabilir.
Başka bir izleyici için ise Mjölnir, mitolojik ve dini bir metafor olabilir. Yalnızca "layık olanların" kaldırabilmesi, Excalibur efsanesi veya kutsal bir emaneti taşıyacak kişinin seçilmesi gibi dini ve mitolojik ögeleri hatırlatabilir.
Thanos’un "Evrenin Yarısını Yok Etme" Planı (Avengers: Infinity War, 2018)
Bir izleyici, Thanos’un eylemlerini nüfus artışı ve kaynakların tükenmesi üzerinden çevresel bir mesaj olarak okuyabilir. Thanos’un amacı, sınırlı kaynakları kurtarmak için radikal bir çözüm üretmektir.
Başka bir izleyici için ise Thanos’un bakış açısı, otoriter yönetimlerin ve totaliter rejimlerin savunduğu "daha büyük iyilik için bireysel fedakârlık" anlayışının bir eleştirisi olabilir.
Iron Man’in Kendini Feda Etmesi (Avengers: Endgame, 2019)
Kimileri için bu sahne, kahramanlığın ve fedakârlığın zirve noktasıdır. Tony Stark, tamamen bencil bir karakter olarak başladığı yolculuğunu, tüm insanlık için kendini feda eden bir figüre dönüşerek tamamlamıştır.
Başka bir izleyici için bu sahne, mitolojik bir "kurtarıcı" anlatısının modern bir versiyonudur. Tony Stark, kendini feda ederek insanlığı kurtaran bir Mesih figürü gibi görülebilir.
Black Panther ve Wakanda’nın İzolasyonu (Black Panther, 2018)
Bir grup izleyici, Wakanda’nın dış dünyadan izole olmasını, Afrika’nın sömürge sonrası durumuna bir gönderme olarak okuyabilir. Wakanda, Afrika’nın nasıl gelişebilecek bir potansiyele sahip olduğunu ancak bunu dış müdahale olmadan başarabileceğini simgeliyor olabilir.
Başka bir grup için ise Wakanda’nın izolasyonu, zengin ülkelerin mülteci krizine karşı takındığı bencil tutumun bir eleştirisi olabilir. Filmde, Wakanda'nın dış dünyaya açılma kararı, global yardımlaşmanın önemine yapılan bir vurgu olarak görülebilir.
Captain America’nın Zaman Yolculuğu ve "Mutlu Sonu" (Avengers: Endgame, 2019)
Bir izleyici, Steve Rogers’ın geçmişe dönerek Peggy Carter ile yaşadığı hayatı, karakterin hak ettiği bir mutluluk ve huzur olarak görebilir.
Başka bir izleyici, bunun karakterin asıl özüne aykırı olduğunu düşünebilir. Captain America, her zaman geleceğe bakan bir kahramanken, geçmişe dönmesi "sorumluluklarını bırakıp kaçmak" olarak da yorumlanabilir.
Bu örnekler gösteriyor ki, popüler sinemada bile her sahne tek bir anlam taşımıyor. İzleyicinin kişisel deneyimleri, geçmişi ve bakış açısı, aynı sahneyi tamamen farklı şekilde yorumlamasına sebep olabilir.
İyi Film Kişisel Bir Deneyimdir
Sonuç olarak, iyi film kavramı öznel bir deneyimdir. Akademi Ödülleri, eleştirmenler, gişe rakamları veya izleyici yorumları, bir filmin değeri hakkında fikir verebilir ama hiçbir zaman mutlak ölçüt olamaz.
İyi film kavramı kişiseldir. Kimi için “The Godfather (1972)” bir başyapıtken, kimine göre uzun ve ağır ilerleyen bir filmdir. Kimileri “Pulp Fiction (1994)” gibi Tarantino’nun tarzına hayran olurken, kimileri için bu film aşırı karmaşıktır.
Bir filmden ne anladığınız ve ne hissettiğiniz, o filmi sizin için iyi ya da kötü yapar. Yönetmen izleyiciye bir şeyler sunar, ancak izleyicinin deneyimi, yorumu hatta ruh hali filmi anlamlandıran unsurlardır.
Sonuç olarak, bir filmi izlediğimizde ne anladığımız ve ondan nasıl bir hisle ayrıldığımız, filmi bizim için "iyi" ya da "kötü" yapar. Yönetmen bize bir hikâye sunar, ancak filmin asıl anlamı izleyicinin bakış açısında gizlidir.